1950’lerde Türkiye’de Mobilya ve Mobilya Tasarımcıları

Modern mobilya tasarımındaki gelişmeleri doğru olarak analiz etmek açısından araştırmaya modern mobilya tasarımının görülmediği ama modern anlamda mobilya kullanılmaya başlanan 1950 öncesi dönemdeki gelişmeler incelenerek başlanmıştır.

1950 Öncesi Dönem
Türkiye’de Cumhuriyetin ilanıyla birlikte devlet ve toplum yapısında köklü değişimler yaşanmıştır. 1950 öncesi dönem Cumhuriyetin ilanından önceki dönem ve Cumhuriyetin ilanından sonraki dönem olarak iki başlık altında incelenmiştir.

Cumhuriyet Öncesi Dönem
Osmanlı döneminde mobilya toplumun gelenek, görenek ve yaşam tarzına bağlı olarak biçimlenmiştir ve bu dönemde mobilya geleneksel Türk konutunda kullanılan mobilyalar ve sarayda kullanılan mobilyalar olmak üzere iki başlık altında incelenebilir.

Geleneksel Türk konutunda kullanılan mobilyalar zamanın gündelik yaşam alışkanlıklarının ve Türklerin tarihsel gelişimiyle edindikleri alışkanlıkların karışımıyla biçimlenmiştir. Türklerin göçer kültürden gelmesi ve çadırdaki alışkanlıkları, yerleşik hayatta kullandıkları mekanların organizasyonunu ve bu mekanlardaki mobilyaları etkilemiştir.

Türk Evi’nin hareket halindeki insanların yaşama gereksinmelerini karşılayabilme esnekliğiyle, köklü yerleşik kültürlerin uzun süre aynı yöredeki yaşam sorunlarına buldukları kalıcı çözümler, yepyeni oluşumlara yol açmıştır (Sözen, Erzurum, 1992, s61).

Geleneksel Anadolu evindeki oda ve çadır arasındaki işlevsel benzerlik sonucu odalar çadırın biçimsel özelliklerinden yola çıkarak kurgulanmıştır. Sözen (1992, s70) odaların işlev ve düzenlerindeki ilkeleri üç ana başlık altında toplamıştır;
• Yaşamla ilgili tüm işlevlerin karşılandığı esneklik vardır.
• İç düzeni ailenin sosyo-ekonomik ve kültürel yapısının belirlediği belli ilkelere göre biçimlenmiştir.
• Yakın ilişkileri olan bir ortak alan etrafında düzenlenmiştir.

Odaların en önemli özelliği esneklik olduğundan mobilyalar ya bir işleve yönelik hareketli ya da birden çok işleve cevap verebilecek sabit mobilyalardır.

Sedir oturulabilen, uzanılabilen, yatılabilen sabit bir mobilya, buna karşılık sofra yalnızca yemek yenilirken kurulan ve kullandıktan sonra kaldırılabilen hareketli bir elemandır. Bu esnekliğin gerçekleşmesini sağlayan bir başka çözüm de, düşey kullanımdır. Sofra, mangal, leğen gibi hareketli elemanlardan, yatak, yastık, yorgan gibi eşyalara, yemek yemek için kullanılan çeşitli kap kacaklardan giysilere ve süs eşyalarına kadar her şeyin korunup saklanabilmesi amacıyla, bir duvar boyunca çeşitli bölümleri bulunan dolaplar yerleştirilmiştir (Sözen, Erzurum, 1992, s70). Faroqhı (1998, s301) 19. yüzyıla kadar Osmanlı evlerinde bugünkü anlamda mobilya diye nitelendirilecek çok az eşya olduğunu belirtmiştir. Bunlar da birkaç sandık ve kutu, üstüne kap kacak ya da sini koymak için tahtadan veya deriden bir yer sofrası altlığı, duvarda da üzerine lamba veya kitap koyulan işlemeli raflardır.

İrez (1988, s12) eski Türk kültüründe sandalye koltuk gibi oturma elemanlarını üç temele dayandırmaktadır;
• Taht; bu günkü koltukların prototipidir.
• Sedir; divan veya divana benzer minderli oturma yerlerinin bir başlangıcıdır.
• Oturak; oturgaç veya oturgıç olarak adlandırılan sandalyelerdir.

Türk mobilyasının yapımında oyma-kakma-sedef işçiliği gibi geleneksel teknikler kullanılmış ve bu tekniklerle üretilen mobilyalar Avrupa’da ilgi görmüştür 19. yüzyıl sonlarında yaşamış olan Fransız ressam Pretextat Lecomte bazı sanat eserlerinin dekorasyonu ve restorasyonu için İstanbul’a gelmiş ve burada Türk zanaatlarını inceleyerek yazdığı “Arts Et Metiers En Orient” adlı eserinde sedefli iskemlelerin Avrupa’da çok ilgi çektiğinden bahsetmiştir (İrez, 1988, s12).

Osmanlı saraylarında ise geleneksel Türk konutundan farklı olarak hem geleneksel öğelerle hem de batı tarzında oluşturulmuş mobilyaların kullanıldığı görülmektedir. İrez (1988, s76) yaptığı çalışmada Dolmabahçe, Beylerbeyi, Yıldız Sarayı-Şale Köşkü gibi 19. Yüzyıl Osmanlı saraylarında Regence, 15. Louis, 16. Louis, 2. Empire, Chippendale, Sheraton, Neo-Gotik, Viyana-Thonet tarzlarının yanı sıra minderli döşekli, şilteli saray odaları ile geleneksel yaşam düzeninin devam ettiğini vurgulamaktadır.

19. yüzyıl başında Bogaziçi’nin güzellikleri üzerine bir kitap yazan Miss Pardoe, eski Beylerbeyi Sarayı’nın iç mekan düzenlemesi hakkında şunları yazar: “devlet işlerinin görüldüğü üst katta Doğu ve Batı zevkinin karıştığı altın yaldızlı odalarda Türk Divanları yerine Avrupa tarzı koltuk ve kanepeler yer almaktadır.” Joan Haslip de kitabında Yıldız Sarayı Harem-i Hümayunu’na yer vermiş; buranın çok kıymetli ancak garip eşyalarla döşendiğini, Viyana ve Paris’ten getirtilmiş pelüş, döşemeli koltuk ve kanepe takımları ile işlemeli perde ve nadide halıların zevksiz bir biçimde mekana yerleştirildiklerini belirtmiştir (Demirarslan, 2005, s120).

19. yüzyıl Osmanlı’da Lale Devri’nden itibaren Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla başlayan batılılaşma süreci saray mobilyasında ve dış ilişkileri kuvvetli aydınların evlerindeki mobilyalarda önemli bir biçimde etkili olmuştur. Dış ülkelerden mobilyalar getirtilmiş ve bu mobilyalar örnek alınarak üretilen mobilyalar kullanılmaya başlanmıştır. Küçükerman (2010, s. 304) yüzlerce yıl içinde kullanılan halı, sedir, sandık, paravan dörtlüsünün, artık iskemle, koltuk, dolap, kasa gibi ürünlerle yer değiştirdiğini belirtmektedir. Pera’daki yabancılar, konsolosluklar, postane, lokanta, otel, mağaza, apartman gibi yeni mekanlarda bu tür mobilya türlerine gereksinim olmuştur. Bu ihtiyacı karşılayacak mobilyalar ithal edilmiştir. Sonuçta “mobilya ve mefruşat” sanayisi ürünleri ile mekan ve tasarım kimliği değişmeye başlamış ve ülkede yeni bir mobilya sanayisi hızla gelişerek biçimlenmiştir. 19. yüzyıl Osmanlı’nın bütünüyle değiştiği bir yüzyıl olmuştur. Tanzimat, ıslahat ve meşrutiyet hareketleri, Osmanlının tüm değerlerini etkilemiştir. Batı tarzı saraylarda yaşamak, modernleşmenin göstergesi sayılmıştır. Avrupa’yı taklit etme olan yeni yaşam biçimi, üretim şeklinde değil, alıp-yerleştirme olarak gerçekleştirilmiştir. Ülkenin coğrafi yapısı, ekonomik, sosyal ve kültürel yapısı, mobilyanın kullanımını da etkilemiştir. Avrupa sanatı, mimari ve iç mekan tasarımlarına yansımış, yeni formlar araştırmak yerine, taklit ve alıntı yapmak tercih edilmiştir (Durmuş, 2005, s.6).

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir